"Hazret-i Şeyh temkîn sahibi bir veli idi. Sahib olduğu mânevî mehâbet ve azamet dönemindeki meşayıhtan hiç kimseye verilmeyen bir müstesnalığa sahipti. Fakat o bu mânevî mehâbetinin ağırlığı altında ezilmez ve bunu dışarıya hissetirmezdi. Haremden selamlığa çıktıkları 'vakit iki sıra halinde dizilen sevenleri, onu bu hâlinden büyük bir mânevî haz ve cezbe hâli yaşardı. Zikir esnasındaki o vecd ve aşk hâli, en katı kalbleri bile yumuşatırdı. İhvan ile yaptıkları toplantılarda o kadar beliğ ve kapsamlı bir dua irad buyururlardı ki, bu duadan etkilenmeyen hiç kimse olmazdı. Daima başlarındaki tâc ile gezerler; tâcın üzerine Kasımm ayından Hıdrellez'e kadar olan sürede yeşil; Hıdrellez'den Kasım ayına kadar olan sürede ise beyaz sarık sararlardı. Üzerlerinde Hazret-i Peygamber'in mânevî mîrasını taşıdıkları mübârek sîmâlarında tecellî ederdi." (Hüseyin Vassaf, Sefinetü'l-Evliya, II, 133)