Sokakta arkadaşlarıyla seksek oynarken ablası çağırdı, görücülerin geldiğini söyledi. Kahkahalarla güldü önce, kendisine şaka yapıldığını sandı. Ablasının donuk yüz ifadesinden şaka olmadığını anladı. İstemeyerek ablasının peşine takıldı. Arkadaşlarının arkasından kıkırdamasına, kaş göz işareti yaparak onunla alay etmelerine aldırmadan seke seke eve döndü. İçeride oturan biri yaşlı diğeri genç iki kadının ellerini öpüp hemen dışarı çıktı.
Sultan henüz on beş yaşındaydı. Ortadan uzun boylu, beyaz tenli, yeşil gözlü, dalgalı saçlı, kibar ağızlı, zayıf, güzel bir kızdı. Konuşması, sesi yumuşacıktı. Gülünce puslu havanın ardından ışıyan güneş gibi ortalık ışıldardı. Akıllıydı da. Babası ölmüş, fakir anacığı fakir ocağında üç çocuğunu bin bir zorlukla yetiştirmişti. Ana mazlum olunca, çocukları da bu mazlûmiyet libasını kendiliklerinden giyerlerdi ya, Sultan bu elbiseyi giydiğinin henüz farkında bile değildi.