Nasıl bir çevreydi ki yaşadığı; iktidar, güç mücadelesi veriliyordu çevresinde. Evlerde, işlerde koltukların derisi sık sık değiştiriliyor, bilgisayar modelleri yenileniyor, cep telefonları aralıksız öttürülüyor, cila atılmış mafya yürüyüşleri yerleri tutuyor, uyuşturucu ile beslenen pazılar duvarları yıkıyor, botokslu bakışlar çocukları deliyordu. Kıçı büyük, boyu uzun erkek arabaları yayaları çiğniyor, su gibi ezberlenmiş metinlerle bilgiçlik taslanıyordu.Kızım, oğlumsıfatlarıyla adam yerine konulmuyordu çalışanlar, cahil, dağlı tamlamasıyla yeriliyordu milletvekilleri, hırsız, dolandırıcı nitelemesiyle küçümseniyordu işadamları, hazır yiyici, doğuştan muhalif yakıştırmasıyla iki paralık ediliyordu işçiler. Değerli olan ne kalmıştı?Usta haberci Çiğdem Anad'ın özgün bir dil işçiliğiyle kurduğu metinler, zaman içinde insanı şaşırtan bir bilinmezliği, hayatı anlatmayı sürdürüyor.
Hayat Geçiyor, Sen Neredesin? bu topraklarda yaşayan insanlara çeyrek yüzyıl içinde bir ülkenin nasıl da değiştiğini gösteriyor. İsmini kendi ruhuna kazımış Rüzgâr Sesi'nin, Ana Kraliçe'nin, Ateş Böceği'nin ve Boğa Gücü'nün gölgeleri kent sokaklarına düşüyor Anad'ın kaleminde. Onlar hayattan aldıkları ve hayata verdikleri kadar var oluyorlar bu dünyada. Yollarını yitirdikleri metropol labirentlerinde ne kadar silkinip gelebilirlerse kendilerine, o kadar mümkün tutunmaları hayata. Biraz da bunun imkansızlığı değil midir hayatın gerçeği? Çiğdem Anad, çoğumuzun susup kaldığı o sorulardan birini soruyor: Hayat Geçiyor, Sen Neredesin?