Hindistan toprağının bağrından acı bir çığlık yükseliyor.
Köyün çocuklarından biri erkenden uyandı, minik bambu çubuklarından yapılmış bir şapka takıyordu. Ahşap çatısı olan evinden çıktı. Güneş ışınları, beyaz fanilasının altında açıkta kalan omzuna değdi. Bacakları, yaprakları geçici dinlenme yerlerini gölgeleyen ağaçların gövdeleri arasında top peşinde koştu. Kasları yorulduktan sonra birinin altına oturdu, toprakla oynamaya başladı, toprağı eline alıp karıştırıyordu. Kendini yalnız hissetti ve kendine sordu; "Ne zamana kadar yalnız oynayacağım? Annem dokuz ay boyunca,
yakında bir erkek kardeşin olacak dedi durdu. Aradan on ay geçti, kardeşim hâlâ gelmedi. Şimdi de; tekrar deneyeceğiz diyor." Yani bu, bir dokuz ay daha bekleyeceği anlamına mı geliyordu? Yoksa her denemede süre azalıyor muydu? O, nereye gitmişti? Ve annesinin karnından çıkmadan önce nasıl gidebilmişti? Başını gökyüzüne kaldırdı, Tanrı'dan kendisine bir arkadaş vermesini istiyordu, en büyük ve en önemli isteği buydu.
Bu sırada yolun kenarında bir hareketlilik hissetti, dikkatle baktı. Köyden olmayan bir adam, çıplak elleriyle toprağı kazıyordu. Tedirgindi, kazarken etrafı kolaçan ediyordu. Kucağından bir bebek çıkarıp onu açtığı çukura bıraktı. Çocuk, bebeği bir anlığına gördü. O, bir kızdı. Adam önce onun çıplak bedenini gömdü, sonra yüzünü toprakla kapladı. Toprağı düzeltti ve sonra hızla oradan uzaklaştı.