Ömrü boyunca yazdığı gün¬lüğü yayımlandıkça insan benliğine yaklaşımındaki dürüstlüğü çok daha iyi anlaşılan Anaïs Nin, sade¬ce dünya edebiyatının değil kadınların da en cüretkâr ve açık seslerinden biri oldu. Döne¬minde kolay kolay kimsenin ka¬lem oynatamadığı cinsellik, kür¬taj, ensest ve evlilik dışı ilişkiler gibi hassas konularda deneyimle¬rini ve fantezilerini sadece roman¬larında değil günlüğünde de sık sık ele aldı.
İçsel Kentler dizisini oluştu¬ran romanlarının da ilham kay¬nağı Henry Miller ve eşi June ile yaşadığı ilişki, 1930'larda hem entelektüel açıdan hem de erotik açıdan Anaïs Nin'in aydınlanmasını sağlar. Pa¬ris'te tanıştığı bu çifte bü¬yük bir tutkuyla âşık olan Nin, yaşadığı tensel ve edebi maceraların kendisini nasıl ol¬gunlaştırdığını ve sesini bulmaya yardımcı olduğunu titizlikle kay¬da geçirir.
1930-31 yıllarındaki günlü¬ğünden alınan pasajlar, sansürlen¬memiş biçimde "bir aşk günlüğü" olarak Henry ve June kitabında bir araya getirildiğinde, bir kişinin iki farklı aşk arasında kaldığında ya¬şadığı haz ve acıları tüm çıplaklı¬ğıyla açık etmekle kalmaz, bir ya¬zarın nasıl oluştuğunu da gösterir.
"Pek çok yazar ancak gözlerinin önündekini görürken Anaïs Nin sözlerinin simyasıyla bariyerleri kaldırıp ... bizi çevreleyen ve gölgelerinde pek çok ya¬şamın heba olduğu şeylerin derinlerine, doğrudan kalbine bakıyor." –WAYNE McEVILLY
"Henry ve June özünde Nin'in erotik uyanışının bir kaydı... Aynı anda hem ölçülü hem taşkın, şiirsel ve gergin ... bir kadının kendisiyle diyaloğunda netlik sağlamak için nasıl mücadele ettiğinin dökümü." –THE NEW YORK TIMES