Zihninde her dakika biraz daha artan korku, kalbinde geçmişin kırık dökük
hatıralarından kalma acı…
Usulca araladı kapıyı. Her şey bıraktığı gibi duruyordu. Yatağı dantel işlemeli örtülerle jilet
gibi hazırlanmıştı. Babasının eczaneye giderken yol üstündeki oyuncakçının vitrininde görüp
aldığı porselen bebek tuvalet aynasının önünde ona bakıyordu. Kitapları çalışma masasının
üzerinde kapakları uzun zamandır açılmadığından mahzun uzanıyorlardı. O çok sevdiği
Marmara ve üzerindeki gemiler pencerenin bir ucundan elini uzatsa tutuverecekmiş gibi
oradaydılar. Çantasını yatağın üzerine bırakıp eldivenlerini çıkardı. Kendini yatağa
bıraktığında tavandaki soluk izleri bile özlediğini fark etti. Kendini güvende hissettiği
yegâne yer bu evdi. Ayaklandı. Gözü çalışma masasının üzerindeki sarı saman kâğıtlara
ilişti. Belki de hep yaptığı şeyin vakti gelmişti. Kendiyle, Lio'yla ve tüm olan bitenle
hesaplaşmasının başka bir yolu yoktu. Sandalyeyi çekip ucuna ilişti. Kâğıtlardan birini
alırken elinde keskin bir sızı hissetti. Saman kâğıdın üzerine bir damla kan düştü. Acıyla
kıvrıldı dudakları. "Kanla başlayan bir sevda ancak kanla bitebilirdi," diye geçirdi aklından.
Satırlar elinin titrek hareketlerine karıştı.