Takvim yaprakları bizi büyüttüğü gibi ecelimize de yaklaştırıyordu. Kardeşim Ayla, on üç yaşına ayak bastığında babam türlü zorbalıklarla kendisinden bile yaşlı biriyle evlendirdi. Çocuk gelini... Aslında çocuk katili. Oyuncakları zorla elinden alınıp gelin diye yaşlı bir adama üç beş kuruşa satılan bir zihniyet… Bizim köyün en acımasız kuralıydı. Her evde bunları görmek mümkündü. Cahiliye döneminde diri diri kızlarını gömen Mekkelilerden farksızdı bizim köyün ahalisi...
Bu köyün adı: Güzelce Köy… Kız çocuğu ergenliğe girer girmez zengin koca avına çıkarlar babaları. Sırf başlık parası alınacak diye meydanda bir köle gibi satarlar ve asla bundan gocunmazlar. Bu köyde hâlâ ağaların, paşaların, aşiretlerin devri devam etmektedir. Onlar için hayat çakırkeyifti. Elbette öyle olacak hiçbir çaba harcamadan, insan satıp karşılığında kâğıt alacak kadar insanlıktan nasibini almamış zavallılarla dopdoluydu. Doğan erkek çocuksa, erkekliklerini konuştururlar ancak kız çocukları olursa kaçacak delik ararlardı çünkü kız çocuğu onlar için cehenneme giden taşlarla döşeli birer mayındı. Namussuzluktur sanki kız çocuğu doğurmak. El değmemiş küçücük çocukları gerdeğe sokmak, bile bile öldürmek ya da diri diri toprağa gömmek değil de nedir?
Bu köyün içi de ismi de dıştan göründüğü gibi değil, hele güzel hiç değil...
Eski çağlardaki gelenekleri ve adetleri aratmayan bu acımasız kurallar bütün büyükler tarafından bir dinin emriymiş gibi yaşatılıyordu. Bir adım bile geri atmazlardı. Acımasızlık ve merhametsizlik had safhadaydı. Yaşatılmaya çalışılan ataerkil toplum yapısı; kadınların, çocukların ve özellikle kız çocukların celladı haline gelmişti. Cehennemden tamamen farksız bir yaşam stili vardı bu köyde. Burada kendinden büyüklere karşı gelmek kuralların çiğnenmesi ve rezilliğin daniskası demekti. Buna asla mahal vermezlerdi ve bir şamar oğlanı gibi cezalarını devreye sokarlardı.
Kabuklaşmış bu zihniyetle mücadele etmek için kalıplaştırılmış prangalardan kurtulup, özgürlüğüme kavuşup annemi ve kardeşimi kurtarmam gerekiyordu. Ve ben… İlhan, bunun için okumaktan başka çarem yoktu.