Gece sessiz... Sessiz gecede esen sakin rüzgar ağaçların yapraklarına vurdukça gecenin sessizliğini sanki ağıta dönüştürüyordu. Çanakkale'ye cepheye yavrusunu gönderen, gönderdiği günden beri aklı evladında kalan ve dualarıyla bir an bile onu yüreğinden düşürmeyen Halil Bey'in eşi Emine Ana, olduğu yerden birden fırladı...
Çevresine bakındı, yataktaydı. Allahım, rüyaymış dedi içinden. Sakin bir şekilde uykusuna devam eden eşini uyandırmadan, yatağından usulca sıyrılarak pencereye doğru yöneldi. Bir ayağını kırıp sedirin üzerine, pencerenin kenarına usulca ilişti; yavrusunun başucuna ilişir gibi. Sanki Ali'sini görecekmiş gibi yüreği kabararak araladı perdeyi. "Gün ağarmamış bile" deyiverdi içinden. Sonra, gözleri uzaklara daldı. Köpeklerin havlama sesleri arasında uzunca bir süre köyün çıkışına doğru baktı.
Ali'sini cepheye uğurladığı günü düşündü... Davullar zurnalar eşliğinde dualarla nasıl da göndermişlerdi. Evet, ana yüreğiydi bu yol gözleyen yürekler... İşte bu yüzden bu toprakların adı Anadolu olmuştu. Anaların fedakârca vatan topraklarını evlatlarından bile önce görmelerindendi bunun sebebi.