Hicretin dokuzuncu senesinde Medine'ye her taraftan heyetler gelmeye başlamıştı. Bu arada, Ukayloğulları kabilesinden Ebu Harb bin Huveylid de, Peygamber Efendimiz'in yanına geldi.
Rasulullah (s.a.v) ona Kur'ân okuyup Müslümanlığı seçmeyi teklif etti.
Ebû Harb, Kur'an'ın olağanüstü güzelliğinin etkisinde kalsa da kalbi hala cahiliyye karanlığındaydı. O yüzden tereddüt etti:
– Vallahi, sen ya Allah'a, ya da Allah'a kavuşana kavuşmuşsun! Öyle sözler söylüyorsun ki, doğrusu, onun gibi güzel bir söz hiç işitmedik. Şimdi, beni davet ettiğin şeyler ve üzerinde bulunduğum din hakkında fal okumu çekip bir bakayım, dedi.
Fal okunu çekti, küfür oku çıktı. Aynı şeyi üç defa tekrarladı ve üçünde de küfür oku çıktı. Bunun üzerine Allah Rasulü'ne (s.a.v) dönerek:
– Gördüğün gibi oklar razı olmadı, dedi.
İnsan ruhunu herkesten iyi bilen Allah Elçisi (s.a.v) sabretti. Ebu Harb'in kalbinin derinliklerinde hala küfrün izleri vardı. Gönlünü kazanmak ve İslam'ı sevdirmek için onunla her zamanki nezaketiyle konuşmaya devam etti. Müslüman olması hâlinde, kendisine bir toprak parçası vereceğini vadetti.
Devesine atlayarak ailesinin yanına dönen Ebu Harb, Allah Rasulü'nün (s.a.v) sözlerini de aklından çıkarmamıştı. Dinlediği Kur'an-ı Kerim, önyargılarını kökten sarsmıştı. Kardeşi İkal b. Huveylid'in yanına vardığında:
– Hayrı az olasıca! Sen de Muhammed'in yanına varsaydın, o seni de İslam dinine davet etseydi, sana Kur'an okusaydı, olmaz mıydı? Eğer müslüman olsaydım, bana Akik'i vermişti, dedi.
İkal bu sözleri duyunca, irkildi. Katı kalpli, kıt anlayışlı biriydi. Aklı başında birinin atalarının tapındığı putları terk etme cesareti gösterebileceğini düşünemiyordu. Kardeşine:
– Vallahi ben, Muhammed'in sana vereceğinden daha fazlasını verebilirim, dedi.
Sonra eline mızrağını alıp atına atladı ve doğruca Akik'e gitti. Allah'ın dinine girmesin diye Akik'in aşağı bölgesinden kardeşine vereceği toprakların sınırlarını belirleyecekti.
Ebu Harb, Akik'in aşağı bölgesini ve içindeki su kuyularını aldı ama Allah Rasûlü (s.a.v) ve ondan dinlediği Kur'an'ı unutamıyordu. Bu duruma canı sıkılan İkal bin Huveylid bineğini hazırlayıp Medine'ye doğru yola çıktı. Aklınca gökten haber getiren zatı alaya alacaktı.