Hindistan'ın İslamlaşmasının mimarı olan Gazneliler hem Orta Asya'dan Hindistan'a olan Müslüman göçlerini teşvik ederek insanlar arasındaki etkileşimi artırmış ve yeni bir toplum modeli oluşturmuş hem de ülkedeki siyasi bütünlüğü sağlamışlardır. Türk soyundan gelen Delhi Sultanları ve Bâbürlüler ile Müslümanların ülkedeki etkisi daha da artmış; siyasi otorite pekişmiş, İslâmî ilimler, mimari ve İslâm sanatları oldukça gelişmiştir.
Hindistan'da insanlar arasında ortak bir anlaşma dili icat etme fikri bölgeyi idare eden Türklere aittir. 500 yılı aşkın bir zaman içinde oluşan ve 1600'lere doğru tam bir dil hüviyetine bürünen Urduca, ordu içindeki anlaşmayı ve iletişimi sağlamak maksadıyla ortaya çıkmış ise de tasavvuf erbabı ve ilim adamları bu dili çok fazla sahiplenmişler ve 1600-1700'lerde Urduca'nın Dekkenî, Gucerâtî gibi lehçeleri ortaya çıkmıştır.
Hiçbir milletin ana dili olmayan Urduca, yavaş yavaş Hindistanlı Müslümanların hatta yüzlerce lehçeye sahip olan alt kıta halklarının ortak dili halini almış, Urduca şiirler yazılmaya, eserler verilmeye, Kur'ân tercümeleri yapılmaya ve tefsirler telif edilmeye başlanmıştır. Misyonerlerin bölgeye gelişleri ile bir karşı duruş anlamında artma eğilimi gösteren Kur'ân ve Tefsir çalışmaları 1857'deki İngiliz hâkimiyetinden sonra daha da çoğalmış ve çeşitlenmiş, düşünce ekolleri de bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Elinizdeki bu eser sadece Türkiye'de değil belki İslâm dünyasının tümünde Urduca tefsirler ve bunları besleyen fikir ekolleri üzerine yapılmış en kapsamlı ilk çalışmadır. Hint Alt Kıtası'nın tarihi, dini hayatı, insan yapısı, yönetim biçimi, kültür ve sanatı ile ilgili -değil normal halkın- eğitimli kesimlerin bile yeterli bir bilgiye sahip olmaması bu eseri daha da değerli kılmaktadır. Yayımlandığı 2001 yılından itibaren büyük ilgi gören ve üçüncü baskısı Marmara İlahiyat Vakfı Yayınları tarafından yapılan eser Abdulhamit Birışık'ın bölgeye dair yayımlanan diğer eserleriyle birlikte önemli bir boşluğu doldurmaktadır.