İslam'ın ortaya çıkışından günümüze kadar doğu-batı Hıristiyan dünyasında oluşturulan İslam/Müslüman imajlarının ortak noktası, bunların oluşumunda, -olumlu anlamda- Müslümanların hiçbir katkısının bulunmamasıdır. Bu imaj oluşturma sürecinde, dinsel kaygılar kadar siyasi ve varoluşsal kaygılar da işin içine karışmıştır. Bu yüzden de ortaya çıkan imaj; gerçeğin bir yansıması olmaktan ziyade, nesnel temelleri olmayan konjonktürel, kurgusal ve çarpıtılmış bir imajdır. -Aynı şey Hıristiyanlar için de geçerli olmakla birlikte-, Müslümanların kendilerini, olduklarını düşündükleri şekilde anlatmalarını sağlayacak bir ortamın ortaya çıkmış olması, aranan ancak, son zamanlara kadar bulunması mümkün olmayan bir imkan, bir fırsattır. Her ne gerekçe ile olursa olsun böyle bir fırsatın değerlendirimemesi, sonradan ortaya çıkabilecek bir takım pişmanlıklara yol açabilir. Diyalogla Müslümanların ve Hıristiyanların birbirlerini dinlemek ve tanımak maksadına yönelik böyle bir ortamın oluşturulması, oluşturulan imajların ya hepten ortadan kalkmasına ya değiştirilmesine ya da iki din arasındaki farklılıkların daha belirgin hale gelmesine yol açar ki, bu tür sonuçların her birini kendi içinde ayrı bir değeri vardır. Hıristiyan dünyanın, -daha önce de vurgulamaya çalıştığımız gibi-, bu faaliyeti bir Hıristiyanlaştırma çabası olarak görmeleride, zikredilen gerçeği değiştirmez. Müslümanlar açısından diyalogdaki gerçek niyet, İslam'ı tebliğ etmek olmasa bile, zımnen bir tebliğin varlığını düşünmek de mümkündür. Çünkü, İslam tebliğ anlayışı bağlamında meseleye bakıldığında bile, Müslümanların dini tebliğ görevleri, dinlerini diğer insanlara anlatmaktan daha fazla bir şeyi içermez.