Tarihi boyunca tüm yaşamını, düş gücü ile kurgulanmış oyunlar içinde geçirmiş ve tüm bu oyunları da olmazsa olmaz olarak kabul etmiş olan bizler; yaşamımızın sadece mevcut oyunların içinde ki rolümüzü oynamak olduğunu zannederek yaşıyoruz ancak, bu arada kendimize ve çevremize verdiğimiz zararları görmüyor ve sorgulamıyor hatta uğrunda ölümüne çatışabiliyoruz. Çünkü yapımız bir toplum içinde yaşamaya, hatta daha küçük cemaatler içinde olmaya ve sorgulamadan yaşamaya eğilimlidir. Yani insan olmanın, kendi kendimizi doğru yönde geliştirmekle, bilinçlenmekle gerçekleşebileceğini hiçbir zaman bilmiyor ve bilmek de istemiyoruz.
Günlük yaşamımızdaki basit davranışlarımızdan başlayarak; beden ve zihin sağlığımıza, kadın-erkek ayrımına, çocuklarımızın yetişmesine, doğaya verdiğimiz zararlara, yaşadığımız beton yığını kentlere, toplum içi ilişkilerimize, aşırı tüketimimize ve ürettiğimiz çöplere, her alandaki adaletsizliklerimize; savaşlara kadar varan anlamsız çatışmalarımıza ve yaşadığımız nice konuya (soruna) bilinçli insan olarak baktığımızda her şeyi yeni baştan kurgulamamızın zorunluğu da ortaya çıkmaktadır. Bilincimizi kullanabilmemiz ise, bilincimizi geliştirebileceğimizi fark etmek ve niyetlenmekle olanaklıdır.
Sonuç olarak türümüz, kendi içinde bilincini kullanmadan geldiği aşamada sadece ve sadece sorun üreten bir muammadır. Hem kendi türünü hem doğayı hem de geleceğini mahvetmiştir. Dünya nüfusunun egemen kesimi dahil çoğunluğu ise hala bunun farkında bile değildir. İşte Homo Sapiens' in zeki olmasının hiçbir yararını göremediğimizden, bunun yeni bir insana evrilmesi gerekir: Bu da Homo Consioust, yani Bilinçli İnsandır.
Bilinçli insan ve bilinçli toplum bir bütündür. Bu koşullarda, bilinçli insanın yaşayacağı ve gelişebileceği toplumun yönetiminin de gelenekselleşmiş partili demokrasi ile olmaması gerekir. Yaşadığımız akla ziyan birçok olayın önlenebilmesi için doğrudan demokrasi mantığına yakın, partisiz, sürdürülebilir, bilinçli bir demokrasiye geçilmesi de zorunluluk olmaktadır.