İnsanların sözlerini anlamadım hiç
Tanrıların kollarında büyüdüm ben. diyen şairin yazdığı tek romandır Hyperion. Hölderlin'in bu eserinde düş kırıklığına uğramış bir kahramanın ağıt niteliğindeki yaşamına tanıklık ederiz. Hyperion'un Bellarmin'e yazdığı mektuplar ve sevgilisi Diotima ile mektuplaşmalarından oluşan roman elbette bundan daha fazlasıdır.
Varlıkların gerçek özünü tanıma, insanın büyük yalnızlığı, acı ve sevinçler, geçmişe duyulan özlem Hyperion'un ana temasıdır ve Alman romantizmiyle klasisizmi tek bir potada eritmesi bakımından dünya edebiyatının eşsiz eserleri arasında yer alır. Birçok şair ve yazar dünyada bulunmuş olmanın coşku ve trajedisini Hölderlin'in bu yarı mitsel, yarı edebî eserinde bulmuştur.
Hyperion, Hölderlin'in öbür dünyaya, tanrıların yeryüzündeki görünmez vatanına olan gençlik rüyasıdır, hülyalı bir şekilde korunan, hiçbir zaman gerçek hayata tam anlamıyla uyanamadığı bir rüyadır: "Henüz seziyorum, bulamasam da" der ilk parçada; herhangi bir deneyim olmadan, dünyayı hiçbir şekilde tanımadan, hattâ sanat biçimlerine dair herhangi bir bilgiye sahip olmadan başlar o sezgili genç hayatı şiire dökmeye, onu henüz yaşamadan.
Stefan Zweig, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar, "Hölderlin"
İnsan varoluşu temelden "ozanca"dır. Biz şiiri, tanrıların ve nesnelerin özünün kurucu adlandırılması olarak anlıyoruz. "Ozanca barınmak" demek, tanrıların huzurunda bulunmak ve nesnelerin özünün yakınlığına sığınmak demektir.
Martin Heidegger, "Hölderlin ve Şiirin Özü"