Eğer isteseydim saf bal, arı buğday ve ipek giysiler gibi dünya zevklerine giden yolu seçebilirdim; Fakat, Hicaz ve Yemame'de hiç doymayanlar ve bir ekmeği bile bulamayanlar varken, arzularım beni peşlerinden sürükleyip, iştahım beni güzel yemekler yemeğe götüremez. Çevremde aç karınlar ve susuz ciğerler varken, doymuş bir işkembeyle mi yatayım? Dünyanın güçlüklerini halkla paylaşmadıktan sonra, kendime 'müminlerin emri' denmesine razı mı olayım? Yoksa, hayatın zorlukları karşısında onlar için bir örnek mi olmalıyım?