Yürüyordu Resûl aleyhisselâm. Canı kucağında yürüyordu. Topuklarına değen beyaz elbisesinin eteği ve omuzlarının arasına düşen siyah sarığının uçları rüzgarda havalanıyordu.
Gönlü Allah'ta, gözü evladında, oğluyla son kez yürüyordu. Tüm mahlukat onunla yürüyordu. Mekke'nin batısındaki Kuaykıân Dağı'na kaldırdı bir ara başını.
"Ey dağ, dedi. Benim başıma gelen, senin başına gelseydi, bu acıya dayanamazdın!"
Yeşeren dalı kurumuştu Muhammedü'l-Emîn'in. Gözyaşları sessiz çağlayanlar gibiydi...
Bir soluk aldırmaz acı vardı sinesinde. Yüreğinde katman katman yoğunluğu sınırsız, yakışı amansız lav akışları vardı.
Günahsız eller kavramıştı Kâsım'ın küçük bedenini, günahsız kollar taşıyordu. Günahsız bir dil adını söylüyordu.
-Kâsım, Kâsım…
Günahla tanış olmamış yürek kanıyordu…
Kanıyordu…