Zaman bakımından Hz. Muhammed'den (s.a.s.) önce gelen bütün peygamberler arasında Hz Nuh (a.s.) tenzihin temsilcisidir. Zira inatçı bir putperestliğin egemen olduğu bir devirde yaşarken putları yerle bir edip tek olan Allah'a ibadeti savunmuştur. Devir bunu gerektirmektedir. Buna rağmen tek başına tenzih de edebe aykırıdır.
İbn-i Arabi'ye göre mutlak tenzihte olan kişi yolunu kaybetmiş kişidir. Bu durumda eğer Allah'ı hadislerde tecelli ettiği şekliyle nitelersek O'nu hadiseye katmış oluruz ki bu imkansızdır. Tersini yaparsak Allah'ı hiçbir yerde hiçbir şeyle mukayyed kılmayız ki yapmamız gereken şey; Allah'ı varlık veya vasıf ile nitelememek, varlıktaki tecellisinden (aynadaki aksinden) bahsetmektir. Bu yüzden Kur'an'daki tenzih ve teşbih ile ilgili ayetlerin insan-ı kamillerce yaorumlanması gerekir.
Bu kitap bize tenzih ve teşbihi birleştiren ve sadece İslam'da tecelli eden marifetullah ehli ile tenzih ehli arasındaki farkı anlatmaktadır.