Hoşgörü; din, dil, ırk, renk ve mevkî ayrımı yapmaksızın herkese, Allah'ın yarattığı üstün varlık gözüyle bakıp kişiliğine, fikir ve düşüncelerine, inanç ve değer yargılarına saygı duymak, insanlardan zuhûr eden olumsuz hareket ve davranışlara belli ölçüler çerçevesinde katlanıp tahammül göstermektir. Bireyin, kendisinden daha zayıf muhâtaplardan sâdır olan kusurlara anlayış göstermesini gerektiren tabîatının doğal bir sonucu olarak dikey çizgide kendini gösteren hoşgörü, Hz. Peygamber'in ayırıcı vasıflarından biri olarak dikkat çekmektedir. İslâm Peygamberi'nin benimsediği hoşgörü stratejisi, farklı inanç ve kültür yapılarını bünyesinde barındıran kozmopolit Medine toplumunda ortaya çıkan sorunları çözme konusunda önemli bir etkiye sahip olmuştur. Toplumsal barışın, dayanışmanın, birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi, irşâd ve tebliğ faaliyetlerinin başarıyla yürütülebilmesi ve İslâm'ın en iyi şekilde temsil edilebilmesi için temel ilke ve prensiplerden tâviz vermemek şartıyla hoşgörülü davranmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Hoşgörülü davranmak, yenilgiyi kabûllenmek ve bâtıl karşısında hakkı söylememek şeklinde algılanmamalıdır. Aksine o, İslâm'ın güzelliğini ortaya koymak için sergilenmesi gereken bir tavırdır. Allah Resûlü'nün, Hıristiyan, Yahudi, müşrik ve münâfıklara bile gösterdiği hoşgörüyü, İslâm Peygamberi'ni model kabûl eden Müslümanların, farklı düşünce, kültür ve yapıda olan diğer kardeşlerinden hiç esirgememesi gerekmektedir. İlmî ve akademik bir üslûpla kaleme alınan bu eser, Hz. Peygamber'in hoşgörülü yaklaşımlarının örnek alınmasını amaçlamaktadır.