İnsanoğlunun yaratılmasıyla başlayan süreçte Rabbimiz mahlûkatın ana kodlarına birbirleriyle iletişimi yerleştirmiştir. O, bireysel yaşamaktan ziyade, başkasını bulmak, onlarla konuşmak ve yaratılışında var olan eksikliği gidermek gibi ihtiyaca matuf durumların muhatabıdır. "Birbirinizle tanışanız diye sizi kabileler halinde yarattım" fehvası, bu düşüncenin temelini teşkil etmektedir. Bir araya gelmek, gönülleri bir araya getirmek, tanış olmak, aynı amaca yönelmek, aynı duyguya ulaşmak ve aynı eylemi yapmak ancak iletişim temelinde meydana gelebilmektedir. İletişimi sadece insanoğlu açısından düşünmemek gerekir. Mahlûkatın birbirleriyle ve Yaratıcıyla iletişimi söz konusudur. Her birinin diğeriyle kurduğu iletişim, kendilerine özgü yollar, usuller ve yaklaşım tarzlarıyla yaşanmaktadır.
Bireysel ve toplumsal hayatın her aşaması kendi içinde bir iletişimi barındırmaktadır. En basitinden, toplumun en küçük yapı taşı olan ailenin oluşum süreci ve devamı iletişime ihtiyaç duymaktadır. Farklı ortamlarda yetişmiş, farklı anlayış ve yetişme tarzı ve şartlarına haiz bireylerin bir olup ev kurması ve ölünceye kadar devamını sağlaması ancak iletişimle mümkündür. İçinde yaşanılan toplum da bireylerin ve ailelerin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır. Toplumsal hayat çerçevesinde bireylerin ortak akıl ve davranış geliştirmesinin yolu açılmış, bu süreç de kültürlerin ve medeniyetlerin inşa edilmesine vesile olmuştur.