İlâhî iradenin hakiki mahiyeti ile bu mahiyetin zihinsel muhtevası iki ayrı şeydir. Diğerleri gibi ilâhî iradeyi de zihinde anlamlandırma teşebbüsü, hangi metotla yapılırsa yapılsın, bir kurgulama teşebbüsüdür ve bütün kurgular da zihni kuşatan paradigma, dil, din, toplum, kültür, tarih, bilim, önyargılar ve inançların ortak katılımıyla inşa edilir. İbn Sînâ'nın ve Gazâlî'nin önerdikleri ilâhî irade kurguları da bu genellemeden muaf değildir; çünkü ileri sürdükleri her iki kurgu nihai sınırlarına kadar çözümlendiğinde görülecektir ki, ilâhî irade olarak belirledikleri muhteva aslında onların kendi zihinsel envanterlerinin katılımıyla inşa ettikleri bir kurgudan başkası değildir. Problemin elinizdeki kitaba konu olan dramatik yönü ise iki düşünürün de kendi kurgusunu ilâhî iradenin hakiki mahiyeti olarak görmesi ve öteki kurguların bu ideal tasavvur karşısında hesap vermesi gereken problematik muhtevalar olduğunu düşünmesidir.