'Giden' gittiği yerde sevdiklerini özlememeyi öğreniyor. Öğrenmekle kalmıyor, ezber ediyor. İnsanın ciğeri yanıyor, içi dağlanıyor özlemeyeceğim diye; bir kuru dala, bir solmuş güle, suyu çekilmiş bir dereye özeniyor… Yalnızlık içinde kocaman bir dağ olup kalkıp yürürken, sen küçük bir taş parçasına dönüşmüş kalbinin yanışını seyrediyorsun. "Taş yanar mı?" deme Eliza, taş tutuşmaz ama mahvolur, kimyası bozulur, tarumar olur, çöker, patlar. Ateşe maruz kalan taşın yüzeyi iyice kızışır ve sonra dökülmeler, çökmeler meydana gelir, kireçtaşına hatta toza dönüşür. Benim sevdiklerim, içinde yaşadıkları o güzel ülkem, şehrim, yuvam, her şeyim ben onları özlememeye çalıştıkça sol yanımdaki boşlukta bir taş ve toz yığınına dönüşüverdiler.
Söyle şimdi sen beni özlememeye nasıl dayanacaksın? Ya ben? Önce ezber edip sonra unuttuğum o ateşi içimde nereye saklayayım?
Söyle bu acının kalbimizdeki yeri neresi?