"İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. Bende bu fena cevher fazla miktarda mevcutmuş. Belki herkeste var... Fakat insan olan onu söküp atmasını yahut boğmasını biliyor... Dokunmadan bırakmak, bir gün başını kaldırmasına meydan vermek olur..."
Sabahattin Ali, modern yaşamın içinde kaybolmuş, yozlaşmış insanları ele aldığı İçimizdeki Şeytan'da manevi huzursuzluğu kendisine rahat vermeyen ve hayatta bir mana aradığını söylemesine rağmen yaşamına anlam katacak hiçbir şey yapmayan bir antikahraman yaratır. Ömer'in her eylemi ve söylemi yalnızlığın verdiği
hastalıklı ruh hâlinin birer tezahürü gibidir. Fakat bu yalnızlık ötelenmişlikten değil kalbinin derinliklerinden gelir ve bunu iyileştirmeye herhangi bir sevginin gücü ne yazık ki yetmez. Okuyucuyu insanoğlunun karanlık dehlizlerine doğru bir yolculuğa çıkaran yazar, bu roman aracılığıyla hepimizi içimizdeki şeytanla yüzleşmeye mecbur bırakıyor.