Anne… Onun kollarından daha sıcak, daha inandırıcı ne olabilir? Bana annemin öleceğini söyleseler doğmak istemezdim. Beyaz elleri vardı. Yüzü ne kadar güzeldi. Annesi kaybedenler anlar beni. O günden beri şarkı dinleyemiyorlardır. Bütün şarkılarda annelerinden birkaç kelime vardır. Akıllarına geldikçe her şeyi unutup çok uzak bir yere koşa koşa gitmek ve geri dönmemek geçiyordur içlerinden.
…
Öyle mi sahiden? Hafızamı şu akan rüzgâra teslim eder ve bir an olsun dönüp bakmazsam geriye; başka semtlerde yeni giysilerle, farklı insanlarla karşılaşmak beni onarır mı? Tahümmülü imkansız bir kaybediş de unutulabilir mi?
…
Usulca üstümü örten annem, şimdi dantele Zeki Müren'den, Behiye Aksoy'dan nihavent ilmekler atıyordur. Bense, iş dönüşü yorgun argın uzandığım kanepede mavi kuşun peşisıra dolaşmaktayım. Epeyce gezinmiş olmalıyım. Yeryüzüne indiğimde sabah olmuş meğer. Ne kadar da büyümüşüm öyle. Artık raftan su bardağını kendim alabiliyorum.