Burası zor ve karmaşık bir coğrafyadır, en az insan kadar derin ve anlaşılmaz. Bu topraklarda tutunmak, hayatta kalmak zordur, bedel ödemeyi müstelzimdir: Ya güçlü olmaya mecbursunuz ya da yok olmaya mahkûm. Elde kalanla yetinemezsiniz, tarihî, kültürel ve ananevî coğrafyanıza yeniden nüfuz etmek, dönmek durumundasınızdır. Bu bir keyfilik değil mecburiyettir.
Bu coğrafyanın kahramanı kadar haini de boldur; gün geçmez ki mühim bir hadise vuku bulmasın, bir saldırıyla karşılaşılmasın. İnancımıza, kültürümüze, dilimize, tarihimize, ailemize, iktisadiyatımıza ve daha nice değerlerimize hücum edilmesin; istihza, tahkir, tezyifle karşılaşmayalım; bu mümkün değildir. Ne çok bedel ödeyeceğimiz şey biriktirmişiz. Fakat asla vazgeçemeyiz, vazgeçersek kaybederiz.
Aslında hak ile batılın ezeli ve ebedi mücadelesinde terazinin bir kefesinde daima ihanet bulunmuştur. Yani ihanet her zaman her yerdedir. Kemal Tahir, "Dışarısı ihanetle doluydu. Dışarıda sessizlik, kudurmuş bir köpeğe benziyordu. Salyaları akarak, cam gözleri kimseyi görmeden, burnu doğrusuna koşan, delirmeye, ölüme doğru koşan bir köpek…" der ve ekler: "Alçak insanlar yükseldikçe alçaklıkları da o ölçüde artıyor!"