" ... bazen kendimi hızlı giden bir trenin camından dışarıyı seyreden ve gördüğü bazı imajları ancak aklında tutabilen şaşkın bir turist gibi hissediyorum... Bu kadar hızlı toplumsal ve fiziksel değişim yaşamış bir ülkede her şeyin biraz "eksik kalması" veya eskilerin deyimi ile "nâtamam" olması kaçınılmazdı. Ben de yazılarımda eksik kalan, üzerinde durulmayan, suskunlukla geçiştirilen veya yeteri kadar tartışılmadığına inandığım meseleler üzerinde kalem oynatmaya karar verdim... Kitaba girmesini istediğim yazıları seçerken yazdıklarımı tekrar okudum. Üslup olarak, bir kısmını biraz duygusal, bir kaçını hayli sert, bazılarını eğlendirici ve itiraf etmem gerekir, çoğunu iğneleyici buldum. Burada "iğneleyici" sözünden kasıt, memlekette olup bitene biraz isyan eden veya sert bir biçimde eleştiren bir üsluptan bahsediyorum. İsyankâr duruşun veya sürekli itiraz hâlinin biraz da "zamanın ruhu" ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Zamanın ruhu derken, söz kaçınılmaz olarak benim Taraf'taki köşemin İlginç Zamanlar olan başlığına geliyor... Çinliler, bir insanın dünyasının ve çevresinin sürekli alt üst olarak, hayatının allak bullak olmasını istedikleri zaman "ilginç zamanlarda yaşayasın!" diye beddua ederlermiş. Bendeniz, bu bedduanın bizler için de geçerli olduğunu düşünüyorum. İlginç zamanlarda yaşıyor olmanın, çok sık olarak insanda bir taşma veya kabına sığamama duygusu yarattığını çok iyi biliyorum. Çevremdeki yakın arkadaşlarımda da bu tip dalgalanmaları izliyorum. Elinizdeki derlemedeki bazı yazıları bitirdikten sonra inanılmaz bir ferahlık duyduğumu hatırlıyorum. Mübalağa etmek istemem, yazı yazarak çok önemli bir iş yaptığımı da sanmıyorum. İşin sonunda, gazeteye yazılan yazının ömrü en fazla yirmidört saattir. Fakat itiraf etmeliyim, "küçük köşenizde" yaptığınız itirazın, sizin gibi başka beddualı insanlara ulaşacağını bilmek insana ayrı bir keyif veriyor…"