"İlk ve Son" serisinin 4. Kitabı "Mukadderat"
Basit kelimelerle anlatmaya kalksa "Ne cennetteyim ne cehennemde; ne Araf beni kabul etti ne de bugüne kadar kabul edilen inançlar bana yol gösterdi." cümlesiyle anlatmayı tercih ederdi. İnsanlara bulunduğu yeri tarif edemezdi. Var olmak ile yok olmak arasındaki savaşta iki tarafın da kendisi olduğunu, galip ve mağlup olmanın manasız kaldığını, çıkış kapısının olmadığı bir ortamda elinde kapı anahtarıyla gezmenin delilik değil de gerçeğe ulaşmak olduğunu anlatmak için insanlığı en başa döndürmek gerekliydi.
Başladığımız yerdeyiz. Başlangıç da karanlıktı, son da karanlık. Belki de göremediğimde karanlık, gördüğümüzde aydınlık diyoruz. Gördüğümüz; ışık siyahın ta kendisi, ışıksızlık aydınlığın gerçeği olabilir mi? Duyamadığımız yüksek ve alçak sesleri yok saydığımız gibi sadece algıladığımız renkleri kabul edip içerisinde veya ardında olanları da yok olarak kabul ediyor olabilir miyiz? Bizler görmediklerimizden korktuğumuz için gerçeklerin üstünü örterek onları yok saydığımız gerçeği, gerçekleri gizleyebiliyor mu?