İman Esasları Bağlamında Kur'ân'ın Manevî Tefsiri: Risâle-i Nur Örneği
Kur'ân-ı Kerim, ilâhî mahiyeti ve evrensel yapısıyla, insanoğlunun farklı zamanlardaki çeşitli problemlerinin tamamına çözüm sunabilecek ilke ve prensipleri ihtiva eden çağlar üstü bir mesajdır. Ancak insanoğlunun Kur'ân'ın hidayet iklimi ile sağlıklı bir şekilde buluşabilmesi için Kur'ân'ın diriltici ilke ve hakikatlerinin, her çağda, o dönemin anlayışına uygun bir üslup ve metotla aktarılması gerekmektedir. İslâm âlimlerinin yaşadıkları dönemin problemlerine Kur'ânî reçeteler sunmak üzere telif ettikleri eserlerde zamanın ruhunu ve anlayışını dikkate alan bir üslup, yaklaşım ve metot kullanmaları, bu gerçeğin farkında olduklarının somut ifadesidir.
Bu âlimlerden biri son yüzyılda yaşamış olan Bediüzzaman Said Nursî'dir. Modern zamanlarla birlikte küresel çapta yaşanan krizin İslâm âlemindeki yansımalarına bizzat şâhitlik eden Bediüzzaman Said Nursî, söz konusu bunalımın daha derinlerde yatan bir inanç probleminden kaynaklandığını teşhis etmiştir. O tüm dünyayı kuşatan bu manevî buhrandan çıkışın adresi olarak Kur'ân'ı ve onun parlak hakikatlerini göstermiştir. Modern insanın aradığı huzuru ancak Kur'ân hakikatlerinin aydınlatıcı ikliminde bulacağını düşünen Nursî, insanoğlunu bu hakikatlerle buluşturmak üzere telif ettiği Risâle-i Nur'da, Kur'ân'ın inanç esaslarına konu olan ayetlerini, hakikat eksenli bir anlayışla tefsir etmiştir.
Bu çalışmada, klasik tefsirlerden farklı bir yapıya sahip olması sebebiyle sürekli bir tartışma konusu yapılan Risâle-i Nur'un mahiyeti, Kur'ân-Risâle-i Nur ilişkisi ve metodolojik açıdan Bediüzzaman Said Nursî'nin tefsir anlayışının dayandığı esaslar incelenmiştir.