Hüseyin Rahmi Gürpınar; ömr ünü en az anlattığı hikâyeler kadar özgün yaşar. Öyle ki Hüseyin Rahmi'nin yaptığı reçellerin en az romanları kadar iyi olduğunu söyleyenler, onu besleyen zengin kaynağın bizzat hayat olduğunu bilirler. Hüseyin Rahmi, bu yüzden "Avam için edebiyat olmaz." düşüncesine büyük bir coşkuyla karşı çıkar ve tüm ömrü boyunca bunun aksini ispat etmek için yazar. Ona göre gerçek sanatçı, "tabiatı" ne kadar gerçekçi ve açık yazarsa eserine o kadar ruh vermiş olur. Hüseyin Rahmi Gürpınar; dönemin İstanbul insanını ve yaşantısını büyük bir maharetle ve kuvvetli bir gözlem gücüyle tahkiye eder. Hikâye ve romanlarında insanlar, hududu çizilemeyecek bir sahnede kanlı canlı halleriyle yerlerini alırlar. Mizah, onun hikâyelerine ruh üfler ve böylece hem komik hem de trajik bir oyun başlar. Hikâyeler; geçim derdine düşmüş ihtiyar bir muharrirden uzlete çekilmiş yeni Diyojen'e, talihsiz bir ömrün sahibi araba beygiri Kırço'dan bir kazan gibi kaynayan ada vapuruna değin genişler. Moskof muharebesinin tesiri, eve güç bela ulaşan mektuplardan okunurken Türk toplumunun değerleri ve inançları da gerçekçi bir biçimde satırlara yansır.