Bu kitap, aleviler aleyhine yapılmış kafa karışıklıklarını gidermeye katkı yapmak umudunu taşır. Çünkü çeşitli odaklar, Aleviliği özü dışına çıkarma gayreti içindedir. Bu yolla hem "Ilımlı İslam" projesi, hem teokratik devlet özlemi önündeki direnç kırılmak istenmektedir. Böylece IV-V. yüzyıl felsefecilerinden Kritios'in "din, Tanrısal cezalarla halkı korkutarak hükümdara itaatkar köle yapmak için icat edilmiştir" tezi
doğrulanacaktır.
Laik Türkiye Cumhuriyeti zamanında bile, Alevi ilmihali yazmak, cesaret gerektirmiştir. Nitekim 1925 yılında bir "Alevi İlmihali" yazan Necip Asım (Yazıksız), 1826'lardan beri süre gelen karanlığı aşmaya çalışmıştır. Fakat kendisini müellif değil, müstensin (çevirmen) olarak göster-mek zorunluğu duymuştur. Bunun içindir ki Saltanatçı Ulema'nın kara çalma korkusundan Alevi teologlar ortaya çıkamamıştır.
Alevi İslam'a göre bir haram yapı, İslam Mescidi olamaz. Kilise, Sinagog veya saray görkemindeki yapıların ibadethane yapılmasının haram olduğuna inanır. Mabet olarak haram olmayan yapı; hiçbir kimsenin himmeti, gücü, varsıllığı duyumsanmayan; hiç kimseye şükür ve mihnet edilmeyen mütevazi bir korunaktır.
Buna rağmen İslam'da haram olan saltanatı kuran Muaviye; bir kilise binasını Şam
Emevi Camisi yapınca ve Mescidi Nebevi'deki mimberi buraya taşımaya kalkışınca; Ebu Zer; Bakara 177. ayetine dayanarak isyan eder. Quasrül Beyza (Beyaz saray) inşa etmesine de Karşı çıkarak Muviye'ye: "Kendi paranla yapıyor- san israftır; Beytülmal parasıyla yapıyorsan haramdır" demiş. Bu doğrurculuğu nedeniyle saltanat yönetim isine üç kez sürgün cezası vermiştir.