Sızı, kimsesiz bir sözcük değildir; hepimizin yüreğini, aklını, dalgınlıkla yaktığı parmak uçlarını, kızılçamların incecik sürgün uçlarını yavaş yavaş oyup kemiren diş ağrısı gibi ince bir şeydir, hepimizin can ortağıdır. Sevelim sızılarımızı…
Zaman, mekân ve uzay kavramlarında kafa karışıklığı yaşamaya başlamadan önce eksik taşları gediğine oturtmalıyım. Beklemek ve beklentiler zaman kaybına yol açabilir, oysa fazla vaktim yok.
Zaman geçtiğinde, bedenler çürüdüğünde; gerçekler hikâyelere, hikâyeler söylencelere dönüştüğünde, mezar taşları yıkılıp un ufak olduğunda, kimin ne yaptığının, yapmadığının, yapamadığının hiçbir önemi kalmayacak. Biz yine de ardımızda şerefli bir isim bırakmaya gayret edeceğiz; bazılarımız başarılı olacak, bazılarımız başarısız. Sonunda herkes ölecek; ama biz iyi işler yaptıysak ölürken kendimizi iyi hissedeceğiz.