İngiltere, on dokuzuncu asrın başlarından itibaren İslâm coğrafyasının iki önemli devleti olan Osmanlı ve İran üzerinde başlattığı hileli ve sinsi süreç ile her ikisini 1. Dünya savaşına sürüklemiş, savaş sırasında topraklarını işgal ettikten sonra bağımsızlıklarına halel getirmiştir. Her iki devlette de hedeflerine ulaşmak için Tanzimat, Islahat, Kanun-ı Esasi, Meşrutiyet ve ferdi özgürlük gibi araçlara başvurmuş, halkın bütün dertlerinin ilacı olarak mevcut idarelerin yerine bu araçların ikame edilmesi gösterilmiştir. Süreç içerisinde her iki ülkede yerli unsurlardan bazı devlet ve din adamlarını elde ederek bunlar eliyle asıl niyetini halktan gizlemiştir. Osmanlı Devleti'nde Jön Türk, İttihat ve Terakki gibi kendi milletinin menfaatlerini İngiliz hariciyesinin kapısında teslim eden kişiler ile bu işi yapmıştır. İran'da ise masonluğun müessisi Melkum Han, Arap alfabesinin yerine Latin harflerinin getirilmesini isteyen Feth Ali Ahundzade, ulemadan olup İngilizlere çalışan Cemaleddin Esedabadi (Afgani), İstanbul'daki İttihat ve Terakki üyeleriyle görüşmeye gelen ve ayağını tozuyla 2. Abdülhamid'i hırsızlık ve eğlence düşkünlüğü iftirasıyla itham eden Yahya Devletabadi gibi meşrutiyetçiler eliyle yapmıştır. Her iki devlette de milletlerinin menfaatlerini heba etmek istemeyen devlet adamlarına karşı komplolar kurularak idareden uzaklaştırılmışlardır. Osmanlı'da Sultan Abdulaziz tahttan indirilip katledilirken, 2. Abdülhamid sürgüne gönderilmiştir. İran'da ise İngiliz sömürgeciliğine karşı tedbirler alan sadrazam Emir-i Kebir, kurulan bir komplo ile şaha feci bir şekilde katlettirilmiştir. İran'ı aralarında paylaşan İngiltere-Rusya Anlaşması'nın İran Miliî Meclisi'nde kabul edilmesi için toplanan mecliste konuşan ve konuşması sona erdikten sonra kafasını meclis duvarlarına vuran bir mebus aynen şunları söylemiştir; Biz yerimizde kadınlar gibi oturmuşuz, başkaları bizim ve memleketimiz ile alakalı masa başında kararlar alıyorlar. Aynı sinsi ve hileli siyaset, maalesef günümüzde de devam etmekte, Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu Müslüman coğrafyada kendi milletinin menfaatlerini peşkeş çekmek istemeyen devlet adamlarına karşı o devlet içerisinde gizli paralel yapılanmalar ve silahlı örgütler üretip devreye sokulmaktadır.