Barış; zamana, mekana, kişiye ve sürece göre tercih edilebilen bir hal, bir talep, bir beklenti, bir duruş, bir durak ya da bir sonuç değil, yolun ve yaşamın kendisidir. Barışın kendisi her koşulda devrimcidir ve devrimin kendisidir.
Barış ilericilik ve gericilik halleriyle- doğrusal değil mikrodan makroya, zerreden kürreye, insandan topluma, doğadan evrene bir bütün döngüsel uyum ve tavafa katılım halidir. Doğayla savaşan insanla barışamaz. Doğadan kopan barıştan kopmuştur. Maddecilik ve maneviyatçılık birbirini besleyen sapmalardır, iç ve dış barış, maddi ve manevi varoluşun barışık haliyle mümkündür.
'İnsan ne ile yaşar' sorusuna verilecek en doğru/doğal cevap: 'İnsan barışla yaşar' olmalıdır. Barış ise doğada yaşar. Doğada yani doğasında yani yuvasında yaşamayan insanlık başarısızlığa ve barışsızlığa mahkumdur.
Sınırlarla ve sınıflarla barış olmaz.
Doğayla çatışmasını, krizini, kopuşunu bitirememiş, aşamamış hiçbir şey, doğada doğal bir yaşamı paradigmasının başına koymayan hiçbirçözüm arayışı, insana ve topluma dair krizleri çözümleyemedi, çözemedi ve çözemeyecektir.
Savaş ölümden fazlası, barış yaşamdan öte…
Yarın barış yurdunda buluşmak üzere.