İnsanız biz.
Dokunan, dokundukça konuşan, konuştukça ağlayan, ağladıkça var olan, düşünebilen, düşündüklerini dile getiren iki elli, iki ayaklı gizemli memelileriz biz.
İnsanız biz.
Sorunlu, problemli, sözle anlaşamadığı yerde, öfkeyle, şiddetle derdini anlatan, anlaşılması güç memeli varlıklarız biz.
Çünkü insanız biz.
Bir yanımız zayıftır, düşkündür.
Çünkü, zaaf yüklüyüz biz.
Zaaflarımız bizi hata yapmaya, hatalarımız bizi yanılgıya sevk eder.
Temelimizi oluşturan sevgi biz ondan vaz geçmedikçe bir tohum gibi yeşermemize, geniş alanlara yayılmamıza vesile olur.
Bu mutlu eder, sevindirir bizi.
Sevinen varlıklarız biz.
İnsan heyecanlıdır, arzuludur.
Arzusu onu öğrenmeye zorlar.
Bilgiye açtır insan, öğrenmeye açıktır.
Aydınlanmamız ancak dürüstlükten geçer.
Dürüst olmayan insanın çevresine yayacağı bir aydınlığı da yoktur.
Bunu biliriz,
Çünkü insanız biz.
İnsan zordur, onu anlamak, hizaya getirmek, yontarak bir kalıp çıkarmak kolay değildir.
Peki, bu kalıp ideal bir kalıp mıdır?
Her kalıp her insan üzerinde iyi durur mu?
Çevremizde örnek alabileceğimiz kaç kalıp var?
Bunun farkında mıyız acaba?
Ama her şeye rağmen,
Gözlemleriz biz.
Meraklıyız biz.
Çünkü insanız biz.
Düşünürüz...
İlk özlü sözü yazan kimdir?
İlk yazılı latife kime aittir?
İlk şiir, ilk roman...
Bilmeyiz ilk masalı kim yazdı.
Bilemeyiz.
Ama biliriz ki,
İnsan hep yazdı.
Parşömen kağıda, kuma, kumaşa, taşa, elinin değdiği her yere yazdı.
Âşık oldu yazdı, kızdı yazdı, üzüldü yazdı, bilgi diye yazdı, öğren diye yazdı.
Aşka hasret kalan sevgili gibi,
Hep yazdı.
Yazılanların çoğu döndü bizi buldu.
Çok şey öğrendik yazılanlardan.
***
Çünkü insanız biz,
Başka tohumlar yararlansın diye,
Bizde içimizi kâğıtlara döktük,