Günümüz dünyası bitmek tükenmek bilmeyen bir değişimin kulakları ve kalpleri sağır eden uğultusu ile dolu. Siyaset, ekonomi, sosyal medya, eğlence ve teknoloji gibi birçok alan gösterdiği gelişmelerle sürekli dikkatimizi çekmeye ve kendine yöneltmeye çalışıyor. Kalplerimize ve maneviyatımıza hücum eden birer düşman gibi kıyasıya yarışıyor gibiler sanki. Onlar bu yarışlarında başarılı oldukça bizler "tüketmeye" teşvik ediliyor, sahip olma arzumuzla şahitlik mükellefiyetimizin üzerini örtüyoruz. Bu nedenle olsa gerek ki adını "modern" koyduğumuz, bu paslı ve beyazları iyiden iyiye kirletilmiş iklimde her birimiz programlanmış tüketiciler hükmündeyiz artık.
Yapay kurgusal rötuşlanmış işlenmiş kılıfına uydurulmuş gerçekliklerin sabitlenmiş görünümleri sözlerin dolaşımda değer ve derinlik kaybına uğrayan anlamları insanların kendini dışavurma öncelikleriyle dönüştürdükleri kişilikleri ile oluşturulan bu ortamda içimizin Hira'sına çekilmek mümkün olmadığı için de insanın içine yerleştirilen vicdan çipi paslanıyor ve manevi dünyamız bir eğlence formunda metalaşmış bir olgu olarak çıkıyor karşımıza.
Bu açıdan bakınca da ezici bir kesimin "teknoloji çağı" olarak nitelendirdiği haz hız ve ayartıcı güçlerin kutsandığı bu paslı iklime ben "savrulma çağı" olarak bakıyorum maalesef. Bu, tükenmek bir yana her gün dozu daha çok artan arzumuz; bize bir nimet olarak bahşedilen bu hayatın anlamını elimizden aldı ve artık bu hayatla ruhumuzu doyuramaz hale geldik...