Kalbim ezildi. Ağlamamak için kendimi zor tuttum ve çocuğu birden kendime çekerek alnından birkaç defa öptüm. Yaşı küçük olsa da kurnazlıkta, yalan dolanda bezi tarağı olmayan bu çocuk, akrabalarını, akranlarını arzuluyor, göbeğinin gömüldüğü yeri, adımını ilk attığı toprakları delicesine özlüyordu! Böylesi yavruların, olgunluk çağına geldiklerinde, avuç içi kadar bir köye değil Kırgızların tamamına faydalı, memleketine faydalı birer koç yiğit olmaları neden zor olsun? Böylesi gençlerimizin, yalan dünyanın işlerine dalıp orada burada gezmek yerine, damarı toprağın bağrına gömülen bir ağaç gibi kendi toprağında dallanıp budaklanıp, kendi memleketinde kök salıp, kendi halkına faydalı, kutlu işler yapan birer adam olacakları ay gibi aşikâr!
Az sonra bu düşüncelerle siyah atımızı yavaş yavaş sürerek sokaklarından anne şefkati dökülen, sadece insanları değil, otları, ağaçları, nehrin kenarındaki iri taşları bile gönülde saygı uyandıran, kamışların tepesini sağa sola oynatan, hafif rüzgârı derdimize şifa gibi gelen, bacalarındaki dumanı rızk ve bereket kokan, doğduğumuz yere; memleketimiz Akcol'a ulaştık.
1958