Bir kuklaya uzun iplerinin ona özgürlük vermediğini söylemekti: Sınır.
"İnsan hangi parçalardan oluşur? Bu parçalar nasıl bir araya gelir?" diye sorduğunda insan yerine bir arabadan (ya da bir uzay mekiğinden) bahsettiğini düşünmeye başlamıştım: Bir şeyi anlamak mı istiyorsun; hangi parçalardan ibaret olduğuna bak, demişti, sonra bu parçaları hareket ettiren enerjinin geldiği kaynağı bul, bu kaynağın uygun kanallara nasıl aktığına bak, işte o zaman o şeyi anlamaya başlarsın. Bak bu bir araba, parçaları şunlar, yerleri ise şurası, şuradan petrol alıyor, sonra bu enerji dönme devinimine geçiyor.
Bak bu bir ağaç, bu gövdesi, kökleri, dalları ve yaprakları, enerjisini güneşten ve topraktan alıyor, böylece ağaç oluyor. Bak bu bir atom, bunlar da parçaları, bu parçaların işlevi ise şu, bir şeyi anlamak istiyorsan önce yapısına bak, sonra işlevine bak, onu anlamaya başlarsın.
İmge gerçek değildir, Kierkegaard'ın "ironisi" gibi bir şeydir, o yüzden kırılırken ses çıkarmaz, kırılıp bir insanın yalnızlığı olur, sadece o duyar kendi kendini kırdığını, bunu fark edince de buna kırılır ve kendi kendine söz verir: bir daha kendini "imgeyle" kırmayacağına dair.