Bunaltıcı bir ağustos akşamıydı. Bu sıkıntıdan kurtulmak için okunan kitap da artık gözlerini iyiden iyiye yormaya başlamıştı. Tavandaki rahatsız edici ışığın da tesiriyle sıkıntı su yüzüne çıkmıştı. Gözlerini ovmaya başladı. "Bu sayfayı bitirdikten sonra yatayım bari." Ayracı büyük bir özenle sonraki sayfanın arasına yerleştirdi. En sevdiği ayracı buydu. Kimi insanlar nasıl para, pul, kelebek koleksiyonuna meraklı ise, o da kitaplarının arasına koyduğu ayraçlara özel bir ilgi duyuyordu. Gayr-i ihtiyari oluşan bir ayraç koleksiyonu. "Hep denedin hep yenildin. Olsun. Gene dene gene yenil. Daha iyi yenil." En sevdiği ayracının üzerinde Samuel Beckett'e ait bu söz yazıyordu. Kitabını komodinin üstüne bıraktı. Işığı söndürdü. Pencere açıktı. Ay'ın parlaklığı odasını yeterince aydınlatıyordu. Ellerini başının arkasında birleştirdi, gözlerini tavana dikti. Sabah kahvaltısında ne yiyeceğini düşünerek uyku öncesi son hazırlıklarını yapmaya başladı. Gerçi yatarken ne düşündüğünün önemi yoktu. Hepsi yatakta kalıyordu zaten. Uyumak için birer malzemeydi her türlü düşünce, hayal, olay… Uyursun, uyanırsın ve biter. Hep böyle olmuştur.