"Ne bilginler geldi geçti, neler buldular? Mumlar gibi dünyaya ışık saçtılar. Hangisi yarıp geçti bu karanlığı? Birer masal anlattılar ve uykuya daldılar.''
Uygarlık tarihi, elde kılıçla yiyecek peşinde bir gezintinin hikayesidir. Sisli yeni dünyada, bir an için hayali ırkları görürüz; doğuşlarına, katledilişlerine, yiyecek arayışlarına, kurdukları ilkel medeniyetlere, çürüyüşlerine, daha güçlü kılıçların kurdukları hakimiyetlere ve tamamen yok edilişlerine tanıklık ederiz. İnsan, tıpkı diğer hayvanlar gibi bitirip tüketebileceği ne varsa onun peşinde dünyanın etrafında başıboş dolaşır; bir düş ve sergüzeşt değil, açlığı iter insanı kendi sonsuz maceralarına. Virginia'yı sömürmek için yelken açmış müflis bir beyefendi ya da Havaii'nin şeker tarlalarında taşeron işçi cılız bir Kantonlu, her ikisi için de beyefendi veya amele fark etmeksizin yiyecek bir şey kazanabilmek için kendi yurtlarında bulabileceklerinden fazlası uğruna umutsuzca bir çabadır.