Devletlerin kimliklerini tanımlayış biçimleri doğrultusunda ulusal çıkarlarını da tanımladıkları görülmektedir. Bu kapsamda 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi'nin ardından İran, Şiilik ile Fars kimliğini sentezleyen İranlılık olgusunu dış politikasının merkezine oturtmuştur. Bu durum, İran dış politikasında iki farklı imparatorluk vizyonunu beraberinde getirmiştir. Nitekim Tahran hem Şii-İslam Dünyası'nın siyasi ve dini kıblesi olmak istemekte hem de Fars Dünyası'nın büyük abisi olarak konumlanmaya çalışmaktadır. Bu hedefler doğrultusunda imparatorluk vizyonunu şekillendiren İran, Tahran'ı merkez karargâh olarak görmekte ve çevrenin merkeze itaat etmesini arzulamaktadır. Bu arzu ise İran'ın tarihi Pers İmparatorluğu geçmişine dayanmaktadır. Zira İran'ın imparatorluk vizyonunun öncelik teşkil ettiği alanlara bakıldığında, tarihi Pers yayılmacılığının örnek alındığı görülmektedir. Bu da İran'ın iki farklı uluslararası sistem inşa etmeye çalıştığı Şii-İslam Dünyası ve Fars Dünyası projeksiyonlarıyla birlikte ele alındığında, Tahran yönetiminin ideolojik ve idealist çıkışlarının retorikten ibaret olduğu ve İran'ın gücünü azami seviyeye ulaştırmaya çalışan pragmatik ve neorealist politikalar uyguladığı görülmektedir. Bu eserde de İran dış politikasındaki imparatorluk vizyonu ve bu vizyonda milliyetçiliğin yeri, İran yayılmacılığı bağlamında incelenmektedir.