Binlerce yıldır, egemen toplumların içten içe kendilerinin en iyisi olduğuna inanmak gibi bir alışkanlığı var; güçleri arttıkça da bu gücü yalnızca kültürel değil, aynı zamanda doğal bir unsurmuş gibi sunuyorlar. İktidarın ırk fikrini nasıl şekillendirdiğini gördüğünüzde onun anlamını da kavramaya başlıyorsunuz. Yirmi birinci yüzyılda, bilimsel ırkçılığı geride bıraktığımıza, çoğu insanın ırkın biyolojik bir durumdan ziyade toplumsal bir inşa olduğunu kabullendiğine inanma eğilimindeyiz. Gelgelelim bilimin belirli siyasi çevrelerce istismar edilmesiyle ırk bilimi yeniden aramıza döndü.
İyi niyetli biliminsanları dahi genetik ve tıbbi araştırmalarda ırk kategorilerini kullanarak ırkın bir çeşit biyolojik temeli olabileceği kuşkularını açığa vuruyor. Oysa bu şüpheleri, muktedirlerin icat ettiği ırk hiyerarşilerinin hüküm sürdüğü yüz yıl öncesinden daha gerçek değil bugün de.
Ödüllü yazar Angela Saini dünyanın dört bir yanından genetikçiler, antropologlar, tarihçiler ve sosyal bilimcilerle görüşerek ilk zamanlarından günümüze ırk kavramının izini sürüyor. Üsttekiler ırkın gerçek, bazı insanların da diğerlerinden üstün olduğuna dair sinsi ve yıkıcı inancın doğasını irdeleyen güçlü ve titiz bir çalışma.