İş, insanın sürekli olarak artan gereksinme ve isteklerinin karşılanmasını sağlayan başlıca araç olduğu için eğitimle ilişkisi ilkel çağlardan beri süregelmiştir. Pratik düşünce sahibi Romalılar, her şeyi sağladığı yarar yönünden değerlendirmişler; "Okul yaşamdır" görüşünü ortaya atmışlardır. "Yaparak öğrenme" fikri de Çiçero zamanından beri bilinmektedir. Bu tarihsel gelişim içinde iş eğitimi Avrupa'daki ilköğretim okullarının müfredat programlarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu yeni eğitim anlayışında öğrenci amaçların saptanmasından, konuların belirlenmesine, uygulanacak yöntemlerin seçiminden derslerin işlenişine ve ölçme değerlendirmeye kadar kendi öğrenim sürecinin bütün aşamalarında sorumluluğu yüklenen kişidir. Öğretmen yine de öğretimin vazgeçilmez öğesidir. Ancak bilginin tek kaynağı değildir.Ustlendiği rol yol göstericiliktir. Bu yeni eğitim anlayışı ile yalnız öğretmen öğrenci ilişkileri değil, derslik düzeni de değişmiştir. Öğrenciler birbirleriyle yüz yüze yan yanadırlar ve aralarında küçük gruplar oluştururlar. Bilgi akışı, geleneksel eğitimde olduğu gibi tek değil çok yönlüdür. Bilgi iletimi öğretmenden gruba, gruptan öğretmene, gruptan gruba doğrudur. Böylece derslerde zorlama, suskunluk, ezbercilik yerini denetimli konuşmaya ve katılmaya bırakmış yaratıcılık ön plana çıkarılmıştır.