Dürüstlük kuralı, Roma hukukundan bu yana kullanılan bir medeni hukuk kavramı olarak, pater familiasın davranış modelini tanımlamıştır. Hakkın kötüye kullanılması da onun yoldaşı olarak görülür, oysaki iki kavramın tarihsel arka planları eş zamanlı ilerlememiş, hakkın kötüye kullanılabileceği henüz birkaç yüzyıl önce kabul edilebilmiştir. Modern hukuk sistemlerinde bu iki kavram, yargılama ve doktrine, hukuki uyuşmazlıklara farklı perspektiflerden bakma imkanı tanır. İlki, dürüst, adil, ortalama bir kimsenin davranış modelini belirlerken; ikincisi ise kanun koyucunun yararlanılmasını amaçladığı gerçek hakkı tespit etmeyi ve hak sahibinin ondan faydalanmasını sağlamaktadır. Bu çalışmada, iş sözleşmesini fesih hakkının kullanılmasında bu iki kavramın etkilerini ayrıntılarıyla inceleme amacı güdülmüştür. Fesih hakkı kendisi karmaşık bir bağlamı haizdir, bir yanda uzun süreli sözleşmeden kurtulma, çıkış yolu olarak öngörülmüştür; diğer yanda ise modern iş hukuku, hakkın özellikle bu eşitsiz sözleşmenin güçlü tarafı olan işverence kullanılmasını kısıtlamak istemektedir. Birçok ülkede öncelikle dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ile söz konusu hakkın sınırları tespit edilmiş, sonrasında daha katı bir iş güvencesi sistemi öngörülmüştür. Türkiye de bu ülkelerden biri olmakla birlikte, güvenceli bir işin korumasından yararlanmayan hala çok sayıda işçi vardır. Ayrıca iş güvencesi olsa dahi iş sözleşmesinden doğan tüm hak ve borçlar dürüstlük kuralı uyarınca ifa edilmeli, fesih hakkı keyfi bir şekilde kullanılmamalıdır. Aksi halde hem işçi hem de işveren, somut olayın özelliklerine göre değişiklik gösterebilecek sonuçlara katlanmak durumunda kalacaklardır.