Bir yaz günü. İngiltere'den Avrupa'ya geçen bir feribotun güvertesindeki orta yaşlı adam, eşinden boşanmasının ardından Ren kıyısında tatil yapmak üzere yolda. Güzergah belli. Otel rezervasyonları yapılmış. Her şey planlanmış. Feribotta bir yolcuyla tanışıyor. Yeni arkadaşını yol üzerindeki evine bırakmayı kabul ediyor. Kiralık arabasıyla feribottan çıkmak üzereyken, yanındaki misafiri, "Senin de bazen içine bir şeylerin ters gideceğine dair bir his doğuyor mu?" diye soruyor.
Tüm hayatını, çocukluğunu, ilişkilerini gözden geçireceği, sorgulayacağı bu yolculukta, çevresine kayıtsız kalıp sadece kendisiyle meşgul olan adamın hikayesi, bir sinekkapan bitkisinin etrafında dolaşan güvenin hikayesini andırıyor. Bir yaz tatilinin rehavetinde, konakladığı Hellhaus Işıklı Ev Oteli'nde, Virginia Woolf'u aratmayan bir melankoliyle anlatılmış, makarası ince ayrıntılarla gerilmiş bir kader ortaya çıkıyor.