Başkalarıyla aranızı hep didişmelerinizin, hasıraltı edildiklerinizin ve kırıcı cümlelerin bozduğunu, parçaladığını düşünürsünüz. Bu yıkıcı fikir her bir yerinizi yangına çevirir. Oysa bence, genelde aranızı dile getiremedikleriniz bozuyor. Hücrelerinizin en ücra köşelerinde sakladığınız o gerçek fikirleriniz aranızı çıkmaz sokağa dönüştürüyor. Konuştuğunuz şeyler, konuşamadıklarınızı daima saklı tutar. Konuşamadığınız her bir şey aslında ifade etmek istediklerinizdir. Öyleyse, içinizde öldürdükleriniz aslında hep yaşamak istediklerinizdir. Kimi beklentiler ve saklı duran cümleler geldiği gibi gitmiyor. Yolunuzdan çekilmezler o duygular. Yüreğinizde zelzele etkisi yaratırlar. Büyük yıkımlar, derin tahribatlar ve silinmeyecek izler bırakırlar. İçinize kaçan ve gün yüzüne çıkması beklenen yanınızdan tutup geri getirmezler. Kaybettiklerinize dönüp bakınca veya onları hatırladıkça elinizde kalanlara, yanı başınızda olanlara; içinizden çekip gidenleri de gördükçe yanınızda duranlara, yüreğinize sadık kalanlara bir başkaca sarılırsınız. Sürüklenen zifiri karanlıklara ve soluklanan kasvetli gölgelere rağmen içinizin aydınlığına, beyazlığına inanınız.
İnsan; sustuğu, söyleyemediği ve kendi içinde hep bir kavga halinde olduğu kadardır. Anlatamadığınız yerden anlaşılabiliyorsanız o insana sonsuza kadar kulak kesilebilirsiniz. İşte, o zaman kalbinizden düşüncelerinize doğru fışkıran serin sulara rahatlıkla atlayabilirsiniz. İçinizde yaşadığınız dünya, ancak hayal ettiğiniz kadardır ve onu düşlediğiniz şekildedir. Yanında huzur bulup derinden nefes aldığınız insanlar sizin en kıymetli hazinenizdir.
Öyleyse kalbimizin en puslu yerinde sakladığımız, zihnimizin en karanlık dehlizlerinde hissettiğimiz ve cümlelerimizde gizleyip konuşamadığımız ne varsa konuşalım mı?