"Çok şey yaptık insanoğluna. Ama onları aşağılamadık; insanları aşağılamak öğretimizde yoktu. Yoksula, yetime, kadına, hangi ırktan, hangi dinden, hangi memleketten olursa olsun dokunmadık, saygıda kusur etmedik. Yendik yenildik, konduk göçtük, yüzyıllar geçti böldük bölündük... Dağlara, sulara, topraklara, ovalara, damgamızı bastık. Karşımıza çıktı, Mezopotamya ve uçsuz bucaksız Anadolu... Her bir kökümüz, her bir öbeğimiz bir yerde kaldı. Çürüdü, unutuldu... Vurulduk, kırıldık, ufaldıksa da gür, berrak bir su gibi kaynadık geldik Güneş ülkesine…"
İsko'nun bir hayal dünyası gibi betimleyerek, Güneş Ülkesi olarak anlattığı bölge Elbistan ovası ve Nurhakların etekleridir.
Yerelin derinliklerinde yatan evrensel cevheri bulmak ve onu yeniden kendine özgü tekniğiyle işlemek amacıyla, yerelin ruhu ve renkleriyle biçimlendirilen bu eserde, özün evrenselliği yatmaktadır. Zira evrensellik, aidiyet değerlerine saygı ve kendi yurdunda eşit ve özgür yaşamdan geçer.
Tersi durumda; doğruyla yanlış, iyiyle kötü, güzelle çirkin insanın eksik bilgisiyle birbirine karışır, uluslar düşman olur, toplumlar, inanışlar ve kültürler birbirinden uzaklaşır.
"Dağın Öteki Yüzünde - Işkın," çelik bir iradeyle dağlarda tutunmaya çalışan, bir avuç insanın güçlü olduğu kadar zayıf ve aslında en insansı taraflarını konu alır.