Bugün İslam ümmeti, fitne ve tefrika ateşiyle tarihinin en zor süreçlerinden birini yaşıyor. Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Yemen'de, Nijerya'da ve İslam coğrafyasının birçok yerinde çatışmalar, şiddet ve vahşet durmaksızın devam ediyor. Emperyalist güçler asırlardır oynadıkları oyunlarla Müslümanların onurunu ve izzetini ayaklar altına almak istiyor.
Mezhebi, meşrebi, anlayışı ne olursa olsun diğerinin mezhebini, meşrebini, anlayışın' tefrika vesilesi kılan ve kardeşini küfür ile suçlayan bir zihniyet, İslam'ı ve Müslümanları temsil edemez.
Tevhid, sadece bir inanç ve düşünce sistemi değil, aynı zamanda bir yaşama biçimidir. Vahdet şuurunu toplumsal hayatta gerçekleştirmenin yolu, farlılıklara tahammülü, merhameti, sosyal adaleti ve ahlak bilincini inşa etmektir. Vahdet, İslam ümmetinin inşa ettiği mümtaz medeniyetlerin, bu medeniyetlerin ortaya koyduğu büyük tecrübelerin farkında olmaktır. Müslümanların bugün küfrün karşısında tek ses, hainin karşısında tek yürek, zalimin karşısında yekvücut olabilmesi, her şeyden önce mezhebini, meşrebini, cemaatini, ırkını, dilini ve coğrafyasını değil, İslam'ın tevhid ve vahdet anlayışını içselleştirerek esas almasıyla mümkün olacaktır.