Teorilerin, düşünce sistemlerinin temel yapısıyla ve bu yapıyı oluşturan kodlarla uyumlu bir bütünlük oluşturması gerektiğinde kuşku yoktur. İslam düşünce gelenekleri için de geçerli olan bu yargı, dinamik ve aktif bir süreç olan düşünce üretme faaliyetinin her zaman sorunsuz bir şekilde gerçekleştiği, sismik boşluklar içermediği anlamına gelmemelidir. Bu boşlukların neden olduğu krizler bazen teorilerin dayanıklılığının test edildiği güçlü sarsıntılara yol açar. Teorinin üretildiği düşünce geleneği açısından olumsuz bir durum olarak algılanabilecek bu olgu, esasında yeni yaklaşımlara zemin hazırlayan bir canlılık ve dinamizmin göstergesidir.
Bu çalışmada, metafizik açıdan gerçek anlamıyla İbn Sina tarafından formüle edilen vücud-mahiyet ayırımının ve uzantılarının bilgi teorisine yansımalarından biri olan, fakat bir sorunsal olarak Fahreddin er-Râzî tarafından problematize edilen, tarih boyunca tartışmaların genişlemesi ve yeni problem alanlarının da eklenmesiyle birlikte hatırı sayılır bir literatürü içeren zihnî varlık teorisi/meselesi kelamî paradigma açısından Seyyid Şerîf Cürcânî özelinde incelenmektedir. Bir varlık modu olması açısından ontoloji, idrak ve bilginin mahiyeti açısından epistemoloji, yetkinleşmeyle irtibatı açısından aksiyolojinin kesiştiği noktada yer alan zihnî varlık konusu çeşitli boyutlarıyla bu kitapta ele alınmaktadır.