Bilim, felsefe ve aklî düşüncedeki gelişmenin –Gazâli sonrası için- sonucu ve alameti olarak İslâm dünyası, uygarlık tarihine iki önemli medeniyeti "hediye" etmiştir: Endülüs Medeniyeti ve Selçuklu/Osmanlı Medeniyeti.
İslâm Felsefesi, düşünce tarihinin yaklaşık dört beş asır boyunca hükümranlığını üstlenerek tartışmasız bir şekilde hem Batı, hem de Doğu'ya derinden tesir etmiş bir felsefe geleneğini, insanlığa sunmuştur. Felsefe ve aklî düşünce alanında ulaşılan birikim ve ortaya konan külliyât, İslâm dünyasına "altın çağı"nı yaşatmıştır. Bunun neticesi, –Gazâli'ye kadarki dönem için – Bağdat merkezli Abbasî Medeniyetinin uygarlık sahasına çıkması ve gelişimi olmuştur.
Fikir tarihinin en önemli kesitlerinden birini temsil eden İslâm Felsefesi, özgün bir düşünce sistemi/sistematiğidir. Onun özgünlüğü, vahiy ve aşkın alandan beslenmesinin yanında, kendi içerisinde tenkit ve tadile kayda değer bir fırsat ve imkân açmasında aranmalıdır. Bunun bilimsel ve nitelikli ilk örneğini, Gazâli'nin,
Aristo tarzında felsefe yapan (Meşşâî) filozoflarının bir kısım metafizik düşüncelerine yönelik eleştirilerinde görmek mümkündür.
İslâm dünyasında aklî düşüncenin gerilemesi ve zayıflamasından mesul tutulan Gazâli'ye karşı "içten" ve "dıştan" yöneltilen haksız suçlama ve ithamların mevcudiyeti de bir gerçektir. Elinizdeki bu eser, Gazâli'den sonra da İslâm Felsefesinin ne kadar canlı ve dinamik olduğunu farklı açılardan ortaya koymaktadır.