Fikir tarihi içerisinde önemli bir tefekkür sahası olan İslam Felsefesi, özgün bir düşünce sistemi/sistematiğidir. Onun özgünlüğü, vahiy ve aşkın alandan beslenmesinin yanında, kendi içerisinde eleştiri ve tenkide kayda değer bir fırsat ve imkan açmasında aranmalıdır. Bunun bilimsel ve nitelikli ilk örneği; Gazzali'nin, Aristo tarzında felsefe yapan Meşşai filozoflarının bir kısım metafizik düşüncelerine yönelik eleştirilerinde görmek mümkündür.
İslam dünyasında akli düşüncenin gerilemesi ve zayıflamasına sebep olarak Gazzali'ye karşı içten ve dıştan yöneltilen haksız suçlama ve ithamların mevcudiyeti de bir gerçektir. Elinizdeki bu eser, Gazzali'den sonra da İslam Felsefesinin ne kadar canlı ve dinamik olduğunu farklı açılardan ortaya koymaktadır.
İşte bu kitap; İslam Felsefesi (Tarihi-2)'nin Gazzali'den sonra da devam eden geleneğin, yirminci yüzyıla kadar olan dönemini ele alarak, Batı ve Doğu İslam dünyasındaki gelişimini anlatmaktadır. Bilim, felsefe ve akli düşüncedeki gelişmenin Gazzali sonrası için bir sonucu olarak İslam dünyası, uygarlık tarihine iki önemli medeniyeti hediye etmiştir: Endülüs Medeniyeti ve Selçuklu/Osmanlı Medeniyeti. Bu medeniyetlerden Endülüs Medeniyeti, daha çok bilim ve felsefede; Selçuklu/Osmanlı Medeniyeti ise, bilim, sanat ve mimari de Müslüman dünyayı kendi çağlarında zirveye taşımışlardır.