İslâm felsefesi, gerek İslâm medeniyetinin ayrılmaz bir parçası olarak gerekse Batı felsefesinin gelişmesinde bir basamağı oluşturması bakımından evrensel kültür içinde önemli bir yer tutar. Etienne Gilson'un deyimiyle, İslâm felsefesi bilinmeyince Orta Çağ felsefesi, Orta Çağ felsefesi bilinmeyince de felsefe bilinemez. İslâm filozoflarının ortaya koyduğu özgün görüşler, Orta Çağ Hıristiyan felsefesi ve Yeni Çağ felsefesi başta olmak üzere birçok felsefeye derinden etki etmiştir. Çağdaş İslâm felsefecilerinden Dimitri Gutas'ın haklı tespitiyle, İslâm kültürünü biçimlendirmede on asırdan fazla kritik bir rol oynamış olan bu felsefî gelenek, son derece zengin, bir o kadarda ileri düzeyde etkin ve büyük ölçüde özerk bir entelektüel harekettir. Ne yazık ki bu gelenek Doğuda da Batıda da yeteri kadar bilinmemektedir. Doğuşundan itibaren geliştiği medeniyette de zaman zaman meşruiyet problemiyle karşılaşan bu düşünce, söz konusu medeniyetin en çok ihmal edilen ve olumsuz yargılarla değerlendirilen düşünce dinamiklerinden biri olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri, İslâm felsefesi üzerinde çalışan oryantalistler tarafından oluşturulan yargılar ise de, bunun hâlâ devam ettirilmesi, son dönemlerde onun değerini ortaya koyan bilimsel çalışmalara rağmen, hakkındaki çalışmaların belli bir düzeye ulaşmamış olmasıdır.