Bir ilim dalının teşekkülü, kendisine has yöntemlerle mesele üretmesine bağlıdır. Her ilim dalı, mevcutla yetinmeden kendi bünyesi içerisinde mevcudu geliştirerek farklı boyutlara ulaştırmak ve genişletmelidir. Vakıalar ve önceki nesillerden aktarılan bilgiler, ilimlerin müstakil kimliğinin ortaya çıkması ve gelişimi açısından yeterli değildir. Bu gerçeğin farkında olan fukahâ da varsayıma dayalı meseleler üreterek İslam hukukunun usûl ve füruunun gelişimini sağlamışlardır. İslam hukuk düşüncesinde farazî fıkıh olarak adlandırılan bu işlem fıkıh konularının kuramsal zeminde değerlendirilmesine olanak sağlamış, fıkıh eğitiminde metot olarak kullanılmış ve İslâm hukukuna dinamizm kazandırmıştır. Farazî fıkıh, hem bir hukuk sistemini hem de bu sistemin bilimselliğini ifade etmesi cihetiyle fıkhın gelişiminin her aşamasında önemli bir yere sahip olmuştur. Özellikle teşekkül döneminden sonra birçok fakîh, müctehid imâmların ürettikleri farazî meselelerin kendilerinden sonraki nesillere fayda sağladığını belirterek bütün fıkıh konularını kapsayıcı farazî fıkıh faaliyetinde bulunmayı, taklîd edilen müttehitte aranan başlıca şartlardan biri olarak zikretmişlerdir. Farazî fıkıh yöntemiyle oluşturulmuş meseleler, asırlar boyunca İslâm toplumunun hukuk ihtiyacını karşılamasının yanında fıkhın bir ilim olarak gelişiminin sacayaklarından biri olmuştur. Farazî meseleleri ihtiva eden eserler; sanayi, teknoloji ve tıp gibi alanlarda çok önemli gelişmelerin yaşandığı günümüzde dahi, karşılaşılan problemlerin çözümünde çağdaş İslâm hukukçularının başvurduğu temel kaynaklar olarak güncelliğini korumaktadır.